Başlıkta özellikle “tavsiyeler” ifadesini  kullandım.

Zira 31 Mart seçimlerinde CHP “başarı” kazandı zafer değil.

Bu ifade CHP Genel Başkanına ait ve tebrike şayan bir “tespit”.

CHP bunca sene sonra birinci parti olabildiyse, bu,  sağ seçmenden aldığı oylar sayesindedir.

CHP bunu asla unutmamalı.

Elbette CHP’nin endine ait yüzde 25 kemik oy var.

Ama yüzde 25 kemik oyla ile “sittin sene” “başarı” kazanamayacaklarını” herhalde görmüş olmalılar.  

31 Mart belediye seçimlerinde CHP  cam tavanı kırdı, bunu gördük.

70-80 seneden beri yüzde 25’i aşamayan CHP nasıl oldu da 31 Mart belediye seçimlerinde “başarı” kazandı?

Şu hususu önemle hatırlatmak isterim ki, Türkiye’de muhafazakâr seçmenden oy alamayan hiçbir siyasi parti başarılı olamaz. 

CHP muhafazakâr bir parti değildir ama 31 Mart seçimlerinde muhafazakar seçmenden oy almıştır.

Benim tespitlerime göre 31 Mart’ta CHP’nin mahalli seçimlerde birinci parti olmasının temelinde 1954 yılında başlayan ve 2010 yılında “kemal” seviyesini bulan  üç hamle ile bu “başarı”  mümkün olmuştur.

Birinci Hamle:

CHP’nin yüzde 25 kıskacından kurtulmak için yaptığı ilk hamle 1954 yılında yapılmış fakat  dönemin parti genel sekreteri Kasım Gülek’in müdahalesiyle geri adım atılmıştı. Bu hamleyi kısaca hatırlatayım: Bilindiği gibi 1950 genel seçimlerinde 27 yıllık CHP iktidarı sona ermiş ve DP iktidara gelmişti. CHP ilk defa muhalefete düşmüştü. Esasen halk DP’nin CHP’den “kopmuş” bir parti olduğunun farkındaydı ama 27 sene boyunca tatbik edilen katı laiklik politikası halkı CHP’den “tırstırmıştı”.  Halk ilk fırsatta CHP’den kurtulmak istiyordu. 1950 genel seçimlerinde halk CHP’den “kurtuldu”.

Ardından 1954 genel seçimleri yapıldı. Muhalefette olan CHP oylarını muhafaza edemedi ve mecliste sahip olduğu sandalye sayısı 63’den 32’ye düştü.  Halbuki muhalefette olan bir siyasi parti,  ya oylarını muhafaza eder veya oylarını yükseltirdi. Ama CHP muhalefette olduğu halde oy kaybediyordu. Bir kısım CHP’liler şöyle düşündüler. “Tek partili dönemde bizim partinin takip etmiş olduğu katı laiklik politikası halkta çok kötü etkiler bırakmış olmalıydı.  CHP’nin adını duyunca şiddetli tepki gösteriyor. Partinin adını değiştirmeliyiz”. 

Bu düşüncelerle CHP’nin yetkili kurulu toplandı. Herkes fikrini söyledi ve genel kanaat partinin adının değiştirilmesi yönündeydi. Genel başkan İsmet Paşa ile Genel Sekreter Kasım Gülek parti isminin değiştirilmesine sıcak bakmıyorlardı. En sonunda Kasım Gülek bir konuşma yaptı ve konuşmasında şunları söyledi: “Beyler, CHP adının değiştirilmesine, ne sizin, ne de, bizden sonra geleceklerin gücü yetmez. Bu isim, bize büyük kurtarıcımız Atatürk’ün armağanıdır. Eğer içinizde ulu önderimiz Atatürk’ün emir ve görüşlerine karşı çıkacak birisi varsa, lütfen bunu burada açıklasın. Bu partinin adı değiştirilemez. Eğer değiştirmek istiyorsanız, buyurun değiştirin. Ama bu aşamada ben sizinle olamam. Ben tek başıma dahi kalsam, bu partiyi yaşatmak için var gücümle çalışırım”.

Demek ki, 1954’de CHP halk ile buluşmak hususunda ilk hamleyi  yaptı ama Kasım Gülek’in mani olmasıyla bu mümkün olamadı. Bu birinci hamleydi.  

İkinci hamle Deniz Baykal’ın başkanlığı esnasında yaşandı. Baykal, 2008’de CHP’ye iştirak eden türbanlı ve çarşaflı kadınlara rozet takarak muhafazakâr seçmenlere mütemayil ikinci bir hamle yaptı.  Fakat Baykal’ın cam  tavanı kırma hamlesi bir kısım CHP’li kadınların 2009 senesinde çarşaf yırtmasıyla sonuçsuz kaldı.

Anlaşıldığı kadarıyla CHP bir süre daha yüzde 25 bandında “talim yapmaya” devam edecekti.

Üçüncü hamle, 2010’da gerçekleşti. Nihayet “bir kaset” operasyonu ile Baykal, 2010’da başkanlıktan istifa etti ve yerine Kemal Kılıçdaroğlu geçti. Kılıçdaroğlu “helalleşme” çıkışıyla  üçüncü hamleye başlattı. Kılıçdaroğlu’nun başlattığı “helalleşme” hamlesi ses getirdi ve nihayet 2024 belediye seçimlerinde yeni genel başkan Özgür Özel’in başkanlığında meyvesini verdi.

CHP 70-80 sene sonra mahalli bazda birinci parti oldu.

1950 yılından itibaren muhafazakar seçmenin CHP ile olan  mesafesinin özünde bu partinin milletimizin temel değerleriyle olan kan uyuşmazlığı vardı.

Halkımız CHP’nin 1930’lu ve 40’lı yıllarda inançlarımıza yaptığı tahribatı hafızalarından bir türlü silememişti.

Fakat hukukta bir kural vardır: Suç ve kusur şahsidir.

Oğul babasının suçundan sorumdu değildir.

1930’lu ve 40’lı yılların CHP yöneticileri artık günümüzde yoklar.

Onlar tarihte kaldılar.

Deniz Baykal’dan itibaren başlayan ve Özgür Özel ile devam eden “yeni CHP” öyle tahmin ediyorum ki, halkımızın temel değerleriyle kavgalı olmadıklarını “ispat” ederler/edeceklerdir/etmelidirler.

İşte bizim tavsiyelerimiz bu noktadan sonra başlıyor.

Tekrar hatırlatıyorum ve özellikle “tavsiye” kavramını kullanıyorum.

Anladığımız kadarıyla CHP genel başkanı “kibirli” olmamaya çalışıyor ve halk ile bütünleşme gayretinde. 

Biliyoruz ki, seçimlerde kararı seçmen verir.

Ama hangi seçmen?

Herhangi bir siyasi partiye “nikahlı” olmayan seçmen.

Yani seçmen değerlendirir,  analiz eder, ölçer ve biçer.

CHP muhafazakar seçmenden “ödünç” olarak almış olduğu oyları muhafaza etmek istiyorsa şu hususlara dikkat etmelidir: 

Kibirli olmayın!

Size verilen yetkiyi istismar etmeyin!

1930’lu 40’lı yıllarda milletimizin değerleriyle kavgalı olan kişileri tarihe gömün!

İşinizi yapın!

İnancınızı kendinize saklayın!

Size oy veren/vermeyen kim olursa olsun herkese hizmet götürün.

Tekrar hatırlatıyorum: 1930’lu ve 40’lı yılları idealize eden cümle kurmayın! 1930’lu ve 40’lı yıllardaki bazı tarihi şahsiyetleri çok seviyor olabilirsiniz. Bu sizin tercihinizdir. Bu tercihinizi kendinize saklayın. Milletimizin özellikle muhafazakâr seçmenin bu hususta hassasiyeti vardır. Bunu görün ve anlayın artık.

Yukarıda ifade ettiğim üç hamleyi gerçekleştirenler bu gerçeği gördüler. Lütfen hatırlayın bunları.