Küresel düzen, yeniden şekilleniyor. Ekonomik ve siyasi güç, Batı’dan Avrasya’ya doğru geçiş yapıyor. Yakın bir tarihte Orta, Güney ve Doğu Asya ülkelerinin, Batı’nın boyunduruğundan kurtulup Batı’yı şekillendirecek güce kavuştuğunu göreceğiz. Özellikle ABD ve İsrail’in beceriksiz politikaları yüzünden kendilerini düşürdükleri durum, ABD hegemonyasından rahatsızlık duyan ve Orta Doğu ve Asya’da nüfuzunu arttırmak ve ABD’nin gücünü kırmak isteyen Çin ve Rusya’nın işine yaradı.

120 ülkenin en büyük ticari ortağı olan Çin, Küresel Güney ülkeleri ile şu an Japonya, Avrupa Birliği ve ABD’nin toplamından çok daha fazla ticaret yapıyor. Çin’in ticari ilişkileri ve desteği, Küresel Güney ülkelerini güçlendirmeye devam ediyor. Dünyadaki robotların yüzde ellisine sahip olan Çin, onlarca yıldır teknoloji ve yenilik konusunda lider olan ABD’yi geçmeye başladı.

BRICS ülkeleri (Brezilya, Rusya, Hindistan, Çin, Güney Afrika) küresel siyaseti yeniden şekillendirecek kadar güçlendi. Özellikle 1 Ocak 2024’te Mısır, Etiyopya, İran, Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri’nin de gruba katılmasıyla birlikte mevcut düzeni sarsacak yeni bir hegemonik gücün oluştuğunu söyleyebiliriz. Özellikle Suudi Arabistan ve İran’ın bu gruba katılması hem ilginç hem de şüphe uyandırıcı. İran, son yıllarda Çin ve Rusya ile yakın ilişkiler geliştirmiş olsa da ABD’ye olan yakınlığı daha baskındır.

Kafa karıştıran diğer bir husus, amansız rakip olan İran ile Suudi Arabistan’ın, BRICS grubunda ittifak kurabilmelerinin nasıl mümkün olacağıdır. Ezeli rakip olmalarına rağmen İran ve Suudi Arabistan’ın tüm iplerinin ABD’nin elinde olduğunu hesaba katarsak ya İran ve Suudi Krallığı da ABD hegemonyasından kurtulmak istiyor ya da BRICS grubunda bir ajan olarak konumlandırılmak isteniyor. Sebep ne olursa olsun özellikle dünyanın en büyük ikinci petrol üreticisi Suudi Arabistan’ın gruba katılması, BRICS’e olağanüstü bir önem kazandırdı. Ayrıca Müslümanlar açısından taşıdığı manevi konumu sebebiyle büyük bir etkisi olacağı açıktır.

Mısır’ın sahip olduğu, bölgenin en önemli ulaşım arteri olan Süveyş Kanalı ve bölgedeki askeri gücü de BRICS grubuna büyük bir fayda sağlayacaktır. Kısaca BRICS dünyanın en büyük ekonomilerini bünyesinde barındırıyor. Ekonomik gücün yanında sahip oldukları askeri ve coğrafi güçleri de hesaba katıldığında BRICS’in şimdiden yeni dünya düzenini şekillendirme konusunda büyük bir zafer kazandığı ve Batı’nın nüfuz alanlarını kaydırmaya başladığı ortadadır.

BRICS kurucu ülkelerinin askeri ve ekonomik gücü ile Rusya ve İran’ın istihbarat gücü Batı ülkeleri ile kıyaslandığında ezici bir üstünlüğe sahip oldukları söylenebilir. Zira bu gruptaki ülkeler, dünyanın en güçlü dört ordusunu ve en güçlü iki istihbarat ağını bünyesinde barındırıyor. Şu an BRICS grubuna katılmak isteyen ve aralarında Filistin, Kuveyt, Fas, Bahreyn’nin bulunduğu 30 ülke var. Küresel politikada BRICS’i anlamak, yeni dünyayı analiz edebilmek açısından aydınlatıcı olacaktır.

Dünya sahnesinde siyasi ve ekonomik anlamda derin etkisi olan BRICS ülkeleri, daha adil bir dünya düzenini hedefleyerek bir araya geldiğini iddia etse de yeni bir hegemonik gücün, en fazla mevcut çok uluslu mekanizmaları yerinden edeceğini, dünyada adalet, özgürlük, refah konularında çok da büyük bir değişiklik olmayacağını düşünüyorum. Açıkçası ABD ile Çin arasında pek bir fark görmüyorum.

BRICS oluşumunun, savaş amacıyla bir araya gelmediği iddia edilse de üçüncü dünya savaşının taraflarını belirleyen girişimlerden biri olduğunu düşünenlerin sayısı da az değil. Savaş durumunda taraf olan bir grup olmasalar bile onlarca yıldır dünyanın zenginliklerini sömüren ABD ve İngiltere’nin karşısında durmak için kurulmuş bir kale olduğu düşünülebilir. Mevcut konjonktüre bakıldığında bu hedefe de kolaylıkla ulaşabilirler gibi görünüyor. Zira Batı’ya ekonomik bağımlılıktan kurtulmak isteyenlerin güvendiği yeni bir yapıya dönüştü. Bunun yanında ABD ve Avrupa ülkelerinin, İsrail’e destek vermesine karşılık BRICS ülkelerinin Netanyahu’nun askeri politikalarına karşı tutum sergilemesi bile dünya halkları gözünde Batı’ya meydan okuyabilecek alternatif güvenli yapı imajına sahip oldu. Özellikle BRICS grubunda yer alan Güney Afrika’nın, Gazze’de soykırım uygulayan İsrail’i Uluslararası Adalet Divanı’nda yargılatması, dünya kamuoyunda BRICS’e karşı sempati oluşmasını sağladı.

Güney Afrika’nın ardından Brezilya’nın da İsrail’i kınaması olumlu etki yarattı. Çin’in, Uluslararası Adalet Divanı’nda, Filistinlilerin adaletten mahrum bırakılmaması gerektiğini vurgulaması, BRICS’in, İsrail’e hesap sorabilecek bir yapı olduğuna inanılmasını sağladı. Mısır’ın, Gazze olayları başlamadan önce İsrail ile anlaşma imzalamış olmasına rağmen 7 Ekim’deki olayların ardından Türkiye ile imzaladığı yeni anlaşma, Mısır’ın da ABD ve İsrail’e meydan okumaya hazır olduğunu gösterdi. Ocak 2024 itibariyle 10 uluslu bir yapı haline gelen BRICS grubu, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin ABD ve İsrail’e karşı tutumunu değiştirecek bir baskı aracına dönüşmüştür.