Bireysel dünyanızdaki her şey sizin frekansınıza göre gelişiyor. Kişisel frekansınız da kolektiften etkileniyor. Dolayısıyla dünya üzerinde her ne oluyorsa insanların çoğunluğunun ortalamasına göre gelişiyor. İnanılmaz gibi gelebilir ancak yolda yanınızdan geçen, toplu taşımada sizinle birlikte yolculuk eden insanlarla bile ortak frekanstasınız.

Evren, koskoca bir titreşimdir. Her şeyin özü enerjidir. Kütle, enerjinin yoğunlaşmış halidir. Hayatın bütün sırrı da burada saklıdır. Dünyanın en büyük dâhilerinden olan Albert Einstein, Nikola Tesla gibi bilim insanları bu sırrı çözmüşlerdi. Tüm insan ve eşyada olduğu gibi sözlerin ve düşüncelerin de enerjisi vardır. Frekansımızın oluşturduğu salınım, olayları oluşturur. Dolayısıyla frekansımıza uygun olan her şeyi (eşya, insan, olay, para vs.) çevremizde görmeye başlarız.

Bütün evrenin, farklı enerjilerden ibaret olduğunu keşfeden Nikola Tesla, “Evrenin sırlarını bulmak istiyorsanız enerji, frekans ve titreşim açısından düşünün” sözüyle bize büyük bir kapı aralamıştır.

Aynı frekansla uyumlananlar, boyut üstü varlıklarda iletişim kurabilirler. Olayları yönlendirebilirler. Hatta bir insanın kalbine iyi gelmeyecek titreşimlere maruz bırakarak o insana kalp krizi geçirtmek bile mümkündür. Plasebo denilen şey aslında tamamen frekansın değişmesiyle alakalıdır. Bir insan iyileşeceğine inandığında titreşimi artar ve frekansı yükselir. Bu sayede kendini iyileştirebilir. Örnekleri mevcuttur. Çin’de bu alternatif tıp yöntemi olarak kullanılmaktadır.

İnanmak denilen şey, frekansın değişmesinden başka bir şey değildir. Neye tam manasıyla inanırsanız frekansınız ona göre uyumlanacaktır. Müslümanların çok güçlü olmasının en temel sebebi, Yüce Yaratıcı’ya olan güvenleri ve inançlarıdır. Bu onların, enerjinin asıl kaynağından beslenmelerini sağlıyor. İnançsız insanların daha kolay intihar edebilmeleri, daha kolay depresyona girmeleri bundan kaynaklanır. Başımıza gelen kötü bir olayda frekansımızı onaracak bir inancımız, tutunacak dalımız, bizi tedavi edecek ve modumuzu yeniden yükseltecek bir dayanağımız yoksa düşük frekansa geçeriz ve hastalıklara, yoksulluğa, suça yatkınlığa açık hale gelebiliriz.

Sizinle, diğer tüm insanlar ve gezegendeki her şey arasındaki tek fark, titreşim ve frekanstır. Hayatınızdaki kişileri gözden geçirin. Eğer en yakınınızdaki kişilerin kendileri ya da ortalaması, olmak istediğiniz kişiyi yansıtmıyor ise yanlış frekanstasınız demektir. Kim olmak istiyorsanız size o konuma ulaşmış kişilerin rehberlik etmesini sağlamak zorundasınız. Çevrenizdeki insanlar arasında, sürekli sorunlardan bahseden ve çözüme yanaşmayan kişiler varsa onları derhal hayatınızdan çıkarmalısınız.

Her insan, evrenden enerji alabilen ve evrene enerji aktarabilen bir vericidir. Bu nedenle yaptığınız her eylem ve söylediğiniz her söz ile bir enerji oluşturursunuz, frekansınız buna göre ayarlanır. Hangi frekansa geçerseniz, hayatınız ona göre şekillenmeye başlar. Karşınıza çıkan insanlar, başınıza gelen olaylar, algıladığınız her şey frekansınızla uyumlu olmak zorundadır.

İnsan, frekansını yükselttikçe sağlıklı kalabilir, neşe ve doyuma ulaşabilir. İnsanlığın çoğunluğunun frekansı ise dünyadaki yaşamın ne şekilde olacağını belirler. Bu konuyu anlamak isteyenler kolektif bilinç konusunda araştırmalar yapabilirler.

Şu an dünyada çok fazla acı yaşanmakta, insanlar zulüm görmekte, haksızlıklar giderek arttığı için öfke de artmaktadır. Bu da kolektifin frekansını kaos ile senkronize hale getiriyor. Sadece yaşananlar değil, olayların ardından yapılan konuşmalar ve hissedilen duygular da frekansın hızlı bir şekilde değişmesini sağlıyor.

Dünyayı şekillendiren güçlerin en çok kullandığı silah medyadır. Medya vasıtasıyla insanları yönetmekte, istedikleri frekansa uyumlanmalarını sağlamaktadırlar. Şunu unutmayın, insan topluluğunu yönetmenin en kolay yolu korkudur. Korkutulmuş bir topluluk, itaat etmekte zorlanmaz. Kaostan beslenen dünya düzeni için medya ile sürekli korku aşılamak en kolay iştir. Kendimizi, sağlığımızı, ailemizi, hayatımızı ve sonra diğer insanları korumak için frekansımızı korkuya, kaygıya, öfkeye, kavgaya uyumlamaya çalışan medyadan uzak durmakla işe başlayabiliriz. Önemli bir detay daha ekleyelim, korku ve kaygının frekansı çok düşük, paranın frekansı ise çok yüksektir. Ekonomik buhranlara bir de bu açıdan bakmanızı tavsiye ederim.

Siyasetçilerin de medya aracılığıyla sıklıkla kullandıkları yöntemdir bu. İnsanların enerjisini nerede toplayacaklarını çok iyi bilirler. Siyasetçilerle iç içe olduğunuz sosyal medyada, algınız çok açık bir şekilde gözlem yapmalısınız. Size ne düşündürmek ne hissettirmek istiyorlar? Sürekli sorunlara, kaosa, acıya, yoksulluğa odaklanmanızı isteyen siyasetçilerden, influencerlardan ve gazetecilerden uzak durun. Dünyadan haberiniz olmasın demiyorum ancak müdahale edemeyeceğiniz olayların, sizin hayatınıza müdahale etmesini engelleyin diyorum.

Sürekli kaos konuşulan yerde daha fazla kaos meydana gelir. Sürekli öfke duygusunun hâkim olduğu bir yerde daha fazla öfke doğuracak olaylar yaşanır. Sürekli zorluklardan, sorunlardan, acılardan bahsedilen yerde daha fazlasını görmeye hazır olun.

Çoğunluğun aynı frekansa girmesini sağlayarak bir olayın gerçekleşmesini sağlamak mümkündür. Yağmur duası mesela bu amaçla yapılır.

Emin olun ki bir hedefe ulaşamıyorsanız varmak istediğiniz hedefin frekansına uyum sağlayamıyorsunuz demektir. Paranın ne demek olduğunu bilmeyen, parası varken bile sırf başkalarıyla paylaşmamak için ‘param yok’ diyen, zengin insanların hayatları hakkında fikri olmayan birinin paraya ulaşması, ulaşsa bile hayatında uzun süreli tutabilmesi mümkün değildir. Önümüzdeki tek engel zihnimizdir. Zihnimizin ve duygularımızın frekansını ne ile senkronize edersek hayatımıza çekeceğimiz de o olacaktır. Kendinize saydığınız diğer tüm engeller, bahaneden ve şartlanmışlıktan ibarettir.

Tüm bunlar bilimin ispatlamış olduğu gerçeklerdir. Papağan gibi olumlama cümleleri söyleyerek hayatınızı değiştiremezsiniz. Değişimin enerjinizden başlaması şarttır. Zira frekansınız neyse ona göre bir yaşam deneyimleyeceksiniz.

Bu yazının devamı gelecek. İstiklal Gazetesi’nin web sitesinde, “Keşke ne kadar önemli olduğunuzun farkında olsaydınız” başlıklı köşe yazımı okumanızı tavsiye ederim. Bu yazıyı daha net algılamanızı sağlayacağından eminim.